Miras

Dilek ile Serdar üniversiteden sonra mutlu bir yuva kurmuş, iki de çocukları olmuştu. Kızları Selin 4 yaşında, oğulları Efe 6 yaşındaydı. Her ikisi de yuvaya gidiyorlardı. Dilek, bir şirketin satın alma departmanında, Serdar ise aynı şirketin muhasebe departmanında çalışıyordu. İş yoğunluğu, stresi, geçim kaygısı derken hayatlarında bir şeyleri ıskaladıklarını düşünüyor ama ne olduğunu tam olarak adlandıramıyorlardı.

 

Efe ile Selin ise bütün günü çizgi film kanalları seyrederek geçiriyorlardı. Çizgi film karakterlerinin oyuncakları, kıyafetleri evin her tarafını süslüyordu. Dilek ile Serdar çocuklarına vakit ayıramamanın pişmanlığı ile onların her türlü oyuncak ve kıyafet isteğine boyun eğiyor, ama bir türlü çocukları mutlu edemiyorlardı. Her ay çocukların oyuncaklarına harcanan para neredeyse ufak bir ev kirası gibiydi. Bu kadar para harcanmasına karşın neden bu çocukları mutlu edemediklerini anlamıyorlardı. Efe’nin bitmez tükenmez bir hırçınlığı, hatta bazen arkadaşlarına yönelttiği saldırganlığı, Selin’in ise içine kapanık bir mızmızlığı vardı. Hiç bir oyuncak, hiç bir kıyafet, hiç bir aktivite onları mutlu etmeye yetmiyordu. Alışveriş merkezlerinde harcanan saatler, oyun alanlarına dökülen paralar hiç bir işe yaramıyordu.

 

Dilek bu durumdan çok mutsuzdu. Bir uzmana danışmaya karar verdi. Uzmanın ilk tavsiyesi, çocuklarınıza zaman ayırın oldu. İkinci tavsiyesi ise çocuklarınızın bir şeylerin kıymetini bilmesini istiyorsanız, kurallar koyun ve tüketmeden mutlu olabileceklerini onlara ispatlayın. Hayatınızdan size yük olan gereksiz oyuncakları çıkarın. Gerçek Selin ve Efe’yi keşfedip, kendi zenginliğinizi bulun oldu. Hatta çocuklarınıza kumbara alıp onların oyuncaklara harcadığı parayı biriktirmelerini sağlayın diye tavsiyelerini sıraladı.

 

Dilek ile Serdar, uzmanın tavsiyelerini düşündüler. Çocukların birden bire bütün o oyuncaklardan mahrum kalması, alışkanlıklarından vazgeçmesi nasıl olacaktı? Pazar günü için pikniğe gitme planı yaptılar. Yanlarına oyuncak almadan yola koyuldular. Piknik yerinde yaprak topladılar, çıtalardan kendi uçurtmalarını yaptılar, kelebek kovaladılar. Yemeklerini yedikten sonra keyifle eve döndüklerinde o gün hiçbir şey almadıklarını fark ettiler. Kumbaralarına ilk parayı o gün attılar.

 

Ertesi gün, çocukların çok sevdiği ama bir o kadar da zararlı olan boyalı şekerlerden alınması için marketteki ısrarları kırıldıktan sonra şeker paraları kumbaraya girdi. Bir, üç, beş derken Selin de Efe de kumbaradaki paraları ile neler yapacaklarını düşünmeye başlamışlardı. Efe, büyüyünce gerçek araba almayı kafasına koymuştu. Selin ise kendi oyun parkını satın almak istiyordu. İlk defa çocuklar, paralarının kıymetini bilir hale gelmişlerdi. Hedefleri vardı. Elde etmek için gayret gösterdikleri bir amaçları olmuştu. Daha mutlu ve daha huzurlulardı. Dilek ile Serdar, onları böyle gördükçe, çocukları ile zaman geçirmeyi ıskaladıklarını anladılar.

 

Yaşadıklarını annesine anlatan Dilek, annesinin “çocuklarınıza bırakacağınız en büyük miras onlara kazandıracağınız alışkanlıklar olacak” dediğinde nerede hata yaptıklarını çok iyi anladı. Kitap okumak, para biriktirmek gibi alışkanlıklar kazanmaları için özen gösterdiler. Ailedeki herkes, daha az oyuncakla, çizgi film karakterleri olmadan, paralarının kıymetini bilerek ve tasarruf ederek yaşamayı öğrenmişti.

 

Çocuklarınızın güzel alışkanlıklar kazanması dileğiyle.

 

PhD.(Dr) İlknur KIRMIZIGÜL ÜNER