Harcarken Harcanan Olmayalım!

Özlem, 37 yaşında ve uluslararası bir şirketin pazarlama olarak müdürü olarak çalışıyordu. Eşi, kendi kliniği olan bir diş hekimiydi. İki çocuklarını özel okulda okutarak, kendi evlerinde, her bireyin ayrı telefonu, ayrı bilgisayarı, ayrı arabası olan bir hayatı paylaşıyorlardı. Görünüşte maddi olarak büyük bir refah içerisindeydiler ancak yakın dostları bunun böyle olmadığını çok iyi biliyorlardı.

 

Özlem’in ciddi bir rahatsızlığı vardı; alışveriş hastalığı! Beğendiği çantadan 3-5 tane alma, beğendiği ayakkabının her rengini alma gibi bir çıkmazın içine girmişti. Bu, iş hayatının başından beri böyleydi. 10 kazanıp 20 harcayan, mutluluğu alışverişte arayan bir insan olmuştu. Bu hastalığını ‘iş hayatında iyi giyinmek zorundayım’ şeklinde gerekçelerle açıklıyordu. Ancak evdeki dolapların taşması, yeni eşyaları koyacak yer bulunmaması artık eşini çileden çıkartıyordu.

 

Özlem aşırı müsrif iken eşi Aytaç tutumluydu. Bu yüzden hiç anlaşamıyorlardı. Özlem’e göre Aytaç pintinin tekiydi. Aytaç’a göre ise Özlem tam bir sorumsuzdu. Harcamalarının sonu gelmiyordu. Aytaç, zor zamanlar için bir kenara para atmayı alışkanlık haline getirmişken Özlem, maaşı yatmadan tüketiyordu. İkisi de iyi kazanıyordu. O yüzden ev hayatlarında bir eksiklik yoktu ama bu bakış açısı farklılığının yarattığı huzursuzluk ne kadar sürecekti? Özlem ile Aytaç sorunlarını aşabilecek miydi yoksa bu sonu gelmez kavgalar onları boşanmanın eşiğine mi getirecekti?

 

Bir gün, Özlem’in çalıştığı şirket satıldı. Yeni patronlar kendi kadrolarını getirmişti. Bir anda işsiz kalan Özlem ne yapacağını şaşırdı. Bir süre, aldığı tazminatla eski hayatını devam ettirmeye çalıştı. Ama birikmiş kredi kartı borçlarını ödediğinde tazminatından pek de bir şey kalmadı. Eşi evin ihtiyaçlarını karşılıyordu ama o zamana kadar kendi parasını kazanıp harcamaya alışmış olan Özlem derin bir boşluğa düştü. Nasıl bir kabusa dönüşmüştü hayat? Ünvan yok, para yok, alışveriş yok!

 

Aytaç, Özlem’e para bırakmaya başlamıştı. Bir öğle arasında kafeye verdiği parayı Aytaç, Özlem’e gününü geçirsin diye bırakıyordu. Bu zamana kadar para hesabı yapmamış olan Özlem, ev harçlığı ile nasıl geçinebilirdi? Bir iş bulamamıştı ve ne zaman bulacağı belli değildi. Bu kabustan kurtulmanın bir yolu olmalı diye düşündü. Kıyafet dolabı patlamak üzereydi ama çantasında o günü çıkartacak para yoktu.

 

O gün eski işyerinden arkadaşı Defne kendisini dışarıda akşam yemeğine davet etti. Ama Özlem ısrarla evde yemeyi teklif etti. Defne, Özlem’in evine geldiğinde Özlem’in neden ilk defa dışarıda yemek teklifini reddettiğini sordu. Özlem de artık para ile arasının iyi olmadığından, parasızlığından bahsetti. Defne, Özlem’e aslan burcu olarak bütün herkesi yönetip nasıl parasını yönetemediğini anlamadığını söyledi. Ufak-tefek önerilerde bulundu. Arkadaşının önerileri Özlem’e çok mantıklı geldi. Para yönetimini daha ciddiye alması gerektiğini bir kere daha anladı. “Ay sonu düşünürüm, kredi kartı ile öderim” gibi bahaneler ne kadar yalanmış. Oysa parasızlık gerçek… “Keşke işsiz kalmadan önce paramı yönetebilseydim” pişmanlıkları içinde kendince radikal sayılabilecek kararlar aldı.

 

O hafta hiç kıyafet alışverişi yapmamıştı ama kendinde bir eksiklik hissetmedi. Beş yıl hiçbir şey almasa bile her gün değişik şeyler giyeceği kadar kıyafeti depolamıştı. Her gün gittiği kuaförden de vazgeçti. Yemekleri dışarıda yemeyi bıraktı. Evde daha çok zaman geçirmeye başlamıştı. İlk başlarda çok zor olmuştu ama sonra kendi de evde bir şeyler yapmaya başlayınca farklı keyifler keşfetti. Evde ciddi bir değişiklik yaşanıyordu. Aytaç’la o hafta hiç kavga etmemişlerdi. İşin ucunun paraya dayandığı kavgalardan eser kalmamıştı. Alışveriş yapmanın sağladığı geçici mutluluklar biterken evdeki kavgalardan da eser kalmamıştı.

 

Bir kaç ay sonra Özlem iş hayatına yeniden kavuştu. İş hayatından uzak kaldığı bu bir kaç ay ona yıllar boyu kazanamayacağı deneyimi kazandırmıştı. Yeni bakış açısıyla yeni işine başladı. Özlem para harcamasını bilen bir insan haline geldiği için maaşını değerlendirmenin yollarını araştırmaya başladı.

 

Tasarrufun zor olmadığını anladığı gibi küçük paralarla yatırım yapılabileceğini de keşfetmişti. Artık ailenin parasını değerlendiren bir finans uzmanı gibi hissediyordu kendini ama yine de bir uzmandan yardım almadan hareket etmiyordu. Nasıl ki terzi bedene uygun kıyafet dikiyorsa yatırım uzmanları da herkesin kendi tercihine göre yatırım portföyünü oluşturuyordu. Artık o eski Özlem değildi. Aytaç’ın haklılığını anlamıştı. Aytaç ise Özlem’deki bu değişime hayran olmuştu. İlk evlendikleri günlerde olduğu gibi hayata aynı pencereden bakmaya başlamışlardı. Tatlı hayat şekil değiştirmiş, farklı bir tatlı hayata dönüşmüştü. Kazandığının kıymetini bilen, gününü yaşarken geleceğe yatırım yapmaktan geri kalmayan bir hayatın kapıları açılmıştı.

PhD.(Dr) İlknur KIRMIZIGÜL ÜNER